Blog

Hizmet Tanıtım Yazıları

Category filter:AllAile HukukuGayrimenkul HukukuGenel
No more posts
kira-tespit-davasi.jpg
22/Tem/2022

Kira Tespit Davaları

Kira tespit davaları, diğer adıyla kira bedelinin tespiti davaları, kira miktarlarının günümüz ekonomik koşulları içinde kira bedelinin piyasa değerinin çok altında kalması durumunda başvurulan bir dava türüdür. Bu sebeple özellikle mülk sahipleri tarafından sıklıkla tercih edilmektedir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 344. Ve 345. Maddelerinde düzenlenen kira tespit davasını açabilmek belirli şartların varlığı gereklidir.

Peki hangi şartlarda kira tespit davası açılabilir?

 

  • Kira tespit davası açabilmek için öncelikle taraflar arasında bir kira sözleşmesi olmalıdır. Kanun gereği hem yazılı, hem de sözlü olarak kira sözleşmesi yapmak mümkündür. Kanun, kira sözleşmeleri konusunda şekil serbestesi tanımıştır. Ancak yazılı bir sözleşmenin varlığı, her zaman için ispat kolaylığı sağlayacaktır.

 

  • Bir diğer şart ise davayı açmakta hukuki yararınızın bulunmasıdır. Bu davayı hem kiracı, hem de kiralayan yani mülk sahibinin açması mümkündür. Yeter ki davayı açmakta bir hukuki yararı bulunsun.

 

  • Diğer bir husus ise kira tespit davaları ancak konut ve çatılı işyeri kiraları için açılabilmektedir. Yani taşınır kiralarında, bu davayı açmak mümkün olmayacaktır.

 

Kira Tespit Davası Ne Zaman Açılabilir ?

Kanunumuzda kira tespit davasının açılabilmesi için bir süre öngörülmemiştir. Ancak kira tespit davalarının ne zaman açılabileceği, kira sözleşmesinin özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Farklı ihtimalleri inceleyecek olursak;

  • Sözleşme serbestesi ilkesi gereği taraflar, kira artış miktarını sözleşmede özgürce belirleyebilir. Ancak bunun üst sınırı TÜFE’dir. TÜFE’nin üstünde olacak şekilde bir artış miktarı belirleyemezler. Tarafların belirledikleri artış oranı yasal sınırlar içindeyse ve henüz kira sözleşmesi 5. Yılını doldurmadıysa kira tespit davası açılması mümkün değildir.
  • Tarafların belirledikleri kira artış miktarı yasal sınırlar içinde olsa dahi, kira sözleşmesi en az 5 yıldır devam ediyor ise kira tespit davası açılması mümkündür.
  • Taraflar, nadir de olsa kira sözleşmesinde bir kira artış oranı belirlememiş olabilirler. Böyle durumlarda ilk kira döneminin bitiminde, mahkemeye başvurarak kira artış miktarının hakim tarafından belirlenmesini talep edebilirler. Ancak hakim tarafından belirlenecek artış oranı TÜFE miktarının üzerinde olamaz.
  • Bir de kira bedelinin yabancı para cinsinden belirlendiği durumlar vardır. Kira bedeli, yabancı para cinsinden belirlenmiş ise kira sözleşmesinin üzerinden 5 yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Bunun tek istinası Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen aşırı ifa güçlüğü durumudur. Ancak kira bedelinin yabancı para cinsinden kararlaştırıldığı kira sözleşmelerinde de 5. Yıldan itibaren kira tespit davası açmak mümkündür.

 

Kira Tespit Davaları
Kira Tespit Davaları

 

Dava Açılmadan Önce Gönderilecek İhtarın Etkisi

Kira sözleşmesi 5. Yılını doldurmadan en az 30 gün önce bir ihtarname gönderilmesi, davanın bu ihtarname gönderildikten sonra açılması durumunda mahkemece belirlenecek yeni kira bedeli o kira döneminden itibaren geçerli olur.

İhtarname gönderilmeden doğrudan dava açılan durumlarda ise mahkemece belirlenecek kira bedeli, gelecek kira döneminden itibaren geçerli olacaktır.

Kira Tespit Davalarında Yargılama

Kira tespit davalarında; mahkemeler, yeni kira bedelinin saptanması için kapsamlı bir bilirkişi raporu aldırmaktadır. Bilirkişi raporunda; konut veya işyerinin yıpranma durumu, iç ve dış özellikleri, bulunduğu muhit, sahip olduğu ulaşım ve altyapı imkanları, piyasa koşullarına göre ve emsal taşınmazların kira bedellerine kıyas yaparak bir kira bedeli belirlemektedir.

Belirlenen bu yeni kira bedeline, kiracının taşınmazda ne kadar süredir bulunduğuna göre genelde mahkemece, bir hakkaniyet indirimi yapılmaktadır.

Bu davalarda, hüküm kesinleşmeden icraya konulması mümkün değildir.

Yeni Malik Kira Tespiti Davası Açabilir Mi?

Taşınmazı yeni devralan kişi, kira sözleşmesinde eski malikin yerine geçmektedir. Yani yeni malik ile kiracı arasında, yeni bir kira sözleşmesi kurulmamakta, var olan kira sözleşmesi devam etmektedir. Dolayısıyla ancak yukarıda saydığımız şartlar var ise yeni malikin, kira tespit davası açma hakkı vardır. Örneğin, kira artış miktarı, yasal sınırlar içinde olan bir kira sözleşmesinde, sözleşmenin  3. Yılında  taşınmazı yeni bir kişi devraldığında kira tespit davası açması mümkün olmayacaktır.

Paylı Mülkiyet Durumunda Paydaşlar Kira Tespit Davası Açabilir Mi?

Pay mülkiyetin söz konusu olduğu durumlarda, her paydaşın kira tespit davası açma hakkı vardır. Ancak her paydaş, kendi payına düşen kira miktarının tespitini talep edebilir. Örneğin payınızın ½ olduğu bir taşınmazda, ancak yarı kira bedelinin tespiti için dava açmanız mümkündür. Taşınmazın tamamı üzerinden kira bedeli tespiti yapılamaz.


kira-artislarinda-yeni-donem.jpg
18/Tem/2022

Kira Artışlarında Yeni Dönem

Ülkenin içinden geçtiği zorlu ekonomik koşullar, yıllık enflasyonun oldukça yükselmesi kira artış oranlarına da yansımıştır. Genelde TÜFE(tüketici fiyat endeksi) üzerinden yapılan yıllık kira zamları, TÜFE’nin Mayıs ve Haziran aylarında %70’in üzerine çıkmasıyla, yeni dönemde kira miktarını bir önceki yılın 2 katına çıkarmıştır. Bu durum kiracıları oldukça zor durumda bırakmıştır. Diğer yandan yıllık enflasyonun %70’in çok üzerinde olduğunu söyleyen mülk sahipleri ise yapılan kira artışlarından tatmin olmamıştır.

Tüm bu tartışmalar sürerken 11.06.2022 tarihli Resmi Gazete’de “7409 sayılı Avukatlık Kanunu ile Türk Borçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayınlanmıştır. İlgili Kanun ile Türk Borçlar Kanunu’na geçici bir madde eklenerek 11.06.2022- 01.07.2023 tarihleri arasında kira artışı yapılacak sözleşmelerde, kira artış oranı %25 ile sınırlandırılmıştır.

Normalde konut ve işyeri kiralarında, 12 aylık Tüfe ortalaması alınarak kira döneminin sonunda bir artış yapılırken, 01.07.2023 tarihine kadar Tüfe oranına bakılmaksızın en fazla %25 oranında kira artışı yapılabilecektir.

Kira artış oranının belirlenmediği, Türk Borçlar Kanunu’nun 344. Maddesinin 2 . fıkrası gereği hakimin müdahalesi ile kira artış oranının belirleneceği kira sözleşmelerinde de bu geçici madde hükmü uygulanacak ve hakim, 01.07.2023 tarihine kadar, %25’in üzerinde bir kira artış oranına karar veremeyecektir.

 

 

Ancak bu geçici maddenin kapsam dışında bıraktığı 2 önemli istisna durum vardır:

 

  • Bunlardan birincisi işyeri kiralarıdır. Geçici madde, sadece konut kiralarını kapsamına almıştır. Yani, işyeri kiralarında halen %25’in üzerinde bir kira artışı yapılması mümkündü.

 

  • Geçici maddenin, kapsam dışı bıraktığı önemli bir diğer istisna hal ise kira tespit davalarıdır. Kira tespit davaları ile ilgili yakın zamanda kapsamlı bir yazı yayınlanacaktır. Ancak konumuzu aydınlatması açısından kısaca değinmek gerekirse; kira sözleşmesi 5. Yılını doldurmak üzereyse, sözleşmenin son ayından 1 ay önce kiracıya, kira miktarının hangi miktarda arttırılacağı, bu artışın kabul edilmediği takdirde dava yoluna gidileceği ihtarname ile bildirilir. Kiracının, mülk sahibi tarafından bildirilen kira bedelini kabul etmemesi durumunda ise kira tespit davası açılır. Mahkeme civardaki emsal taşınmazların rayiç değerlerine göre bir kira miktarı belirler. Belirlenen kira miktarı, o dönemden itibaren geçerli olur. İhtar çekilmeden doğrudan kira tespit davası açıldığı takdirde ise mahkemece belirlenecek kira bedeli, bir sonraki kira dönemi için geçerli olur.

 

Kira tespit davaları, bu geçici maddenin kapsamında değildir. Yani 5 yıl ve üzerinde devam eden kira sözleşmelerinde, %25’ten fazla bir kira artış oranı için kira tespit davası açmak mümkündür.

 


ecrimisil-davasi-nedir-1-1200x625.jpeg
04/Tem/2022

Ecr-i misil (Haksız İşgal) Tazminatı Davası

Ecrimisil Davası, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, bir mal üzerinde kullanma ve yararlanma hakkı olmayan kişinin, o malı haksız olarak kullanması neticesinde mal sahibine ödemek zorunda olduğu tazminattır. Uygulamada kullanım bedeli olarak da ifade edilmektedir. Genelde arada bir hukuki ilişki olmadığı veya var olan hukuki ilişkinin sona ermesine rağmen kişinin, malı kullanmaya devam etmesi durumunda ödenir. Hukukumuzda ecrimisil talebi için belirli şartların varlığı gerekmektedir.

Ecrimisil (Haksız İşgal) Tazminatı Şartları Nelerdir?

Ecrimisil talebinde bulunabilmemiz için aşağıda sayacağımız tüm koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu koşullardan birinin bile gerçekleşmediği durumlarda haksız işgal tazminatı talep etmek mümkün değildir. Bu şartlar şu şekildedir:

 

  • Haksız bir işgal olmalı,
  • Malı işgal eden kişi kötüniyetli olmalı,
  • Haksız kullanım sonucu malik(mal sahibiI) zarara uğramalı,
  • Uğranılan zarar ile haksız işgal arasında bir nedensellik bağı olmalıdır.

 

1.)Haksız İşgal Şartı

Ecrimisil tazminatı talep edebilmenin ilk şartı mal üzerinde haksız bir işgalin olmasıdır. Malikin rızası olmadan veya geçerli bir hukuki ilişkiye dayanmadan bir malın kullanılması sonucu haksız işgal ortaya çıkmaktadır. Örneğin; kiracı, bir kira sözleşmesine dayanarak mal sahibinin evini kullanmaya devam ettiği sürece haksız işgal söz konusu olmayacaktır. Artık kira sözleşmesi sona erdikten sonra halen, o evde kalmaya devam ediyorsa haksız işgalci konumuna düşecektir. Çünkü kullanma hakkını veren geçerli hukuki ilişki ortadan kalkmıştır.

Bir başka örnek vermek gerekirse, mülk sahibinin rızası olmadan arabanızı, o kişinin otoparkına park ettiğinizde yine haksız işgal durumu ortaya çıkacaktır.

2.) Kötüniyet Şartı

Ecrimisil tazminatı talep edilebilmesi için bir diğer şart işgali yapan kişinin kötüniyetli olmasıdır. İyiniyetin olduğu durumlarda ecrimisil tazminatı talep edilemez. Hukukumuzda iyiniyet/kötüniyet kavramları bilme veya bilebilecek durumda olma şeklinde ölçülür. Yani işgalcinin malı haksız olarak kullandığını bilmesi veya bilebilecek durumda olması gerekir.

Bir örnek verecek olursa; bir kişinin taşınmazı üzerinde olan meyve ağaçları yeni kadatro tespitiyle komşu taşınmazın sınırları içinde kalabilir. Böyle bir durumda malik, yeni kadastro  tespitini bilmiyorsa ağaçların meyvelerini topladığı için ondan ecrimisil bedeli talep edilemez. Zira olayda  bir kötüniyeti bulunmamaktadır.

3.) Zarar Şartı

Ecrimisil Davası tazminatı talep edebilmenin bir diğer şartı haksız işgal sebebiyle bir zarar doğmuş olmasıdır. Ecrimisil davalarındaki zararın içeriği; malın kullanımından kaynaklanan yıpranma ve malikin, malı kullanamadığı için mahrum kaldığı fayda şeklindedir. Yukarıda örneğe dönecek olursak; komşunuzun, sizin olduğunuza bile bile bahçenizdeki meyce ağaçlarının meyvelerini toplaması durumunda, ağaçtaki meyvelerden mahrum kaldığınız için zarar şartı gerçekleşmiş olacaktır.

4.) İlliyet Bağı Şartı

Son şart ise yapılan haksız işgal ile meydana gelen zarar arasında bir illiyet bağı yani bir nedensellik bağı olmasıdır.

Ecrimisil Davası
Ecrimisil Davası

Paydaşlar ve Mirasçılar Arasında Ecrimisil Davasının Koşulları

Paylı mülkiyete konu bir taşınmazda bir paydaşın, diğer paydaş/paydaşların payına düşen bölümü rıza dışında kullandığı durumlarda veya miras ortaklığı yani elbirliğiyle mülkiyet söz konusu ise bir mirasçının, diğer mirasçıların rızasını almadan miras mallını kullandığı durumlarda haksız işgali yapan paydaş veya mirasçıdan ecrimisil talep edebilmek için “intifadan men” koşulunun gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

İntifadan men koşulunu gerçekleştirmek için paydaşlar veya mirasçılar, haksız işgali yapan paydaş/mirasçıya noterden ihtarname göndermelidir. Kural olarak intifadan men edilmedikçe, paydaşlar veya mirasçılar birbirlerinden ecrimisil talep edemezler. Ancak bazı durumlarda intifadan men koşulu sağlanmadan doğrudan ecrimisil talebinde bulunulabilir.

 

İntifadan men koşulunun istisnaları şu şekildedir:

  • İşgal edilen yer bağ, bahçe gibi doğal ürün veren bir yerse veya ev, işyeri gibi kira getirisi olan bir yer verse intifadan men koşulunun gerçekleştirmeksizin paydaş ecrimisil talep edebilir.
  • Ecrimisil talep eden ortağın, öncesinde ortaklığın giderilmesi, el atmanın önlenmesi gibi davalar açması durumunda yine intifadan men koşulu aranmaz.
  • Paydaşlar arasında malın nasıl kullanılacağına ilişkin bir fiili taksim veya kullanım sözleşmesi yapıldığı durumlarda, anlaşmaya aykırı davranan paydaş aleyhine ecrimisil davası açılması için intifadan men koşulu aranmaz.
  • Kamu kurumlarının ortak olduğu mallarda, kamu kurumunun ecrimisil davası açabilmesi için intifadan men şartı aranmaz.

 

Ecrimisil Tazminatı Hesabı Nasıl Yapılır?

Ecrimisil tazminatı davalarında, ecrimisil bedeli taşınmazda keşif yapılarak bilirkişilerce hesaplanmaktadır. Bu sebeple mutlaka keşif ve bilirkişi deliline dayanılması gerekmektedir.

Ecrimisil tazminatı belirlenirken, civardaki emsal taşınmazların kira bedelleri esas alınmaktadır. İşgal edilen taşınmazın üstün ve eksik yönleri, civardaki emsal taşınmazlar ile karşılaştırılmakta, işgal edilen taşınmaz kiraya verilse ne kadar kira geliri getireceği belirlenmekte ve buna göre ecrimisil tazminatı hükmedilmektedir.

Diğer bir hesaplama yöntemi ise malikin mahrum kaldığı kazancın hesaplanması şeklindedir. Eğer işgal edilen taşınmaz, verdiği ürünlerle yüksek kazanç getiren bir yer ise ecrimisil bedeli olarak malikin, işgal nedeniyle mahrum kaldığı karını talep etmek malikin yararına olacaktır.

Ecrimisil Tazminatında Faiz ve Zamanaşımı

Ecrimisil Davası tazminatı için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Zamanaşımı süresi 5 yıl olup, bu 5 yıl dava tarihinden geriye dönük olarak işlemeye başlar. Yani haksız işgal 5 yıldan uzun bir süredir devam ediyor olsa bile ancak son 5 yılın ecrimisil bedeli talep edilebilir. 5 yıldan kısa süren işgallerde ise sadece işgal ettiği süre kadar ecrimisil bedeli talebi mümkündür.

Ecrimisil tazminatına, haksız işgalin başladığı tarihten itibaren kademeli olarak faiz işletilebilmektedir. Ancak özel hukukta taleple bağlılık ilkesi geçerli olduğundan eğer dava tarihinden itibaren faiz talep edilmiş ise mahkeme, tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verecektir.

Ecrimisil Tazminatı Davalarında Yargılama

Ecrimisil davaları genelde müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) ve tapu iptal tescil davalarıyla birlikte açılsa da tek başına açılması da mümkündür.

Ecrimisil davalarında ispat yükü davacıdadır. Malik, haksız işgali, haksız işgalin ne kadar sürdüğünü, haksız işgal nedeniyle uğradığı zararı kanıtlamak durumundadır.

Ecrimisil tazminatı davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılmalıdır.


on-alim-hakki-1-1200x800.jpg
20/Haz/2022

  Önalım Hakkından (Şufa) Doğan Tapu İptal Tescil Davaları

Şufa hakkı, diğer bir deyişle önalım hakkı, paylı mülkiyete konu bir taşınmazda paydaşlardan birinin payını 3. Bir kişiye devretmesi durumunda diğer paydaşa bu payı öncelikli olarak satın alma hakkı veren bir haktır. Önalım hakkı paylı mülkiyet ilişkisinin kurulması ile doğar. Önalım hakkının kullanılabilmesi için ise ancak payın 3. Bir kişiye devredilmesi gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu’nda sözleşmeden doğan önalım hakkı ve yasadan doğan önalım hakkı olmak üzere iki adet önalım hakkı tanımlanmıştır. Sözleşmeden doğan önalım hakkı ve yasadan doğan önalım hakkı arasında sadece kuruluş bakımından farklılıklar bulunmaktaysa da önalım hakkının sahibine sağladığı haklar bakımından bir ayrım bulunmamaktadır.

Bu yazımızda yasal önalım hakkını inceleyeceğiz.

Yasal Önalım Hakkı

Yasal önalım hakkından söz edebilmek için öncelikle;

 

·        Paylı mülkiyete konu bir taşınmaz olmalı,

·        Önalım hakkı sahibinin söz konusu taşınmazda payı olmalı,

·        Son olarak da taşınmazdaki pay, paydaşlar dışında 3. Bir kişiye devredilmelidir.

 

Önalım hakkından doğan davalarda, önalım hakkını kullanacak tarafın hem satış yapıldığı anda, hem de mahkeme kararı kesinleşinceye kadar taşınmazda paydaş olması gerekmektedir. Satış anında paydaş olmasına rağmen, mahkeme devam ederken payını 3. Bir kişiye devretmesi durumunda artık taşınmazda paydaş olmayacağı için önalım hakkını da kullanamayacaktır.

Yasal Önalım Hakkı Ne Kadar süre İçerisinde Kullanılmalıdır?

Yasal önalım hakkının kullanımında, kanun iki farklı hak düşürücü süre öngörmüştür. Bu süreler geçirildiği takdirde, artık yasal önalım hakkının kullanılması mümkün olmayacaktır.

İlk süre, 3 aylık süredir. Satış gerçekleştikten sonra alıcı veya satıcı, satışı diğer paydaşa noter ihtarnamesi ile bildirmek zorundadır. Diğer paydaş noter ihtarnamesi kendisine tebliğ edildikten sonra 3 ay içerisinde önalım haklarını kullanabilir. 3 ay içinde bu hakkını kullanmadığı takdirde önalım hakkı düşer. Bu süre sonunda artık önalım hakkını kullanamaz.

Burada diğer paydaşa yapılacak bildirimin mutlaka noter ihtarnamesi ile yapılması gerekmektedir. Arama, mesaj, mail yoluyla yapılan bildirimler kabul edilmemektedir.

Diğer yandan bildirimin mutlaka, satıştan sonra yapılması gerekmektedir. Yargıtay, verdiği bir kararda satış işleminden önce diğer paydaşa yapılan bildirimi geçerli kabul etmemiştir.

Peki diğer paydaşa, noter kanalıyla bildirim yapılmadığı durumlarda önalım hakkı ne zamana kadar kullanılabilir?

Kanun, diğer paydaşa noter kanalıyla satışın bildirilmediği durumlarda, satışın üzerinden 2 yıl geçmesiyle önalım hakkının düşeceğini öngörmüştür. Yani, önalım hakkını kullanmak isteyen paydaş, satıştan haberdar edilmediğini ileri süremeyecek, pay devrinin üzerinden her halükarda 2 yıl geçmesi ile önalım hakkı düşecektir. Bu yüzden satışın, noter ihtarnamesi ile bildirilmediği durumlarda, önalım hakkını kullanmak isteyen paydaş, bu hakkını 2 yıl içinde kullanmalıdır.

Önalım Hakkından Feragat Etmek veya Vazgeçmek Mümkün mü?

Önalım hakkından hem feragat etmek, hem de vazgeçmek mümkündür. Feragat durumunda önalım hakkı sahibi bu hakkından tamamen vazgeçmektedir. Önalım hakkından feragat işleminin mutlaka noterde yapılması ve tapuya şerh edilmesi gerekmektedir. Feragat durumunda, pay sahibi artık yapılan hiçbir satışta önalım hakkını kullanamaz.

Önalım hakkından vazgeçme ise sadece bir satış için önalım hakkının kullanılmasının vazgeçilmesidir. Taşınmaz üzerinde diğer yapılacak pay devirlerini kapsamaz. Vazgeçme yazılı şekilde yapılmalıdır. Satıştan önce veya sonra yapılabilir.

 

Önalım Hakkı

 

Peki Önalım Hakkının Kullanılamayacağı Durumlar Mevcut mu?

Hukukumuzda bazı durumlarda önalım hakkının kullanılması mümkün değildir. Bu durumları sayacak olursak;

·        Önalım hakkından önceden feragat edilmiş ise hak kullanılamaz.

·        Paylı mülkiyete konu taşınmazdaki bir pay, icra kanalıyla satıldığı takdirde diğer paydaş, hakkını kullanamaz.

·        Kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile yapılan devirlerde, kullanılamaz.

·        Paydaşlardan birine ait payın kamulaştırılması halinde, diğer paydaş hakkını kullanılamaz.

 

Satış sözleşmesi haricindeki sözleşmelerle yapılan temliklerde önalım hakkı kullanılamaz. Örneğin; bağış sözleşmesi veya miras sözleşmesi yolu ile bir pay devredildiğinde, diğer paydaş önalım hakkını kullanamaz. En sık karşılaşılan durumlardan birisi ise bir payın bağışlama niyetiyle devredilmiş olsa bile tapuda satış olarak gösterilmesidir. Böyle durumlarda payı devreden ve devralan kişinin gerçek iradesi araştırılmalı, somut olayda gerçek bir satış işlemi olmadığı kanıtlanmalıdır.

·        Önalım hakkının kullanılamayacağı diğer bir önemli durum ise taşınmaz üzerinde paydaşlar arasında fiili taksim olmasıdır. Paydaşlar fiili taksim konusunda anlaşmış da olabilirler veya yıllar içerisinde paydaşlar arasında ayrı bir fiili kullanma biçimi de oluşmuş olabilir. Her halükarda paydaşlar, taşınmazı fiili olarak taksim ettikleri durumlarda önalım hakkı kullanılmaz. Ancak fiili taksimin varlığı tanık ve diğer delillerle ispat edilmelidir. Örneğin, bir paydaş kendi kullandığı alanı bir çitle çevirmişse bu fiili taksim olduğunu göstermektedir.

Önalım Hakkı Nasıl Kullanılır?

Önalım hakkı, ancak dava yolu ile kullanılabilir. Önalım hakkını kullanmak isteyen paydaş, payı satın alan 3. Kişiyi davalı göstererek önalım hakkına dayanan tapu iptal ve tescil davası açmalıdır.

Ayrıca mahkemece verilecek süre içerisinde, payın satış bedelini mahkeme veznesinde yatırarak depo etmelidir. Satış bedelinde muvazaa olması yani satış bedelinin gerçekte olduğundan daha düşük veya daha yüksek gösterilmesi önalım davalarında sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu konuya bir sonraki yazımızda detaylı olarak inceleyeceğiz.

Birden Fazla Paydaşın Olduğu Durumlarda Hak Nasıl Kullanılır?

Taşınmazda birden çok paydaşın olduğu durumlarda hepsinin önalım hakkını kullanabilmesi mümkündür. Bütün paydaşlar ayrı ayrı dava açabileceği gibi, birlikte de dava açabilirler. Dava kabul edildiği takdirde, 3. Kişiye satış işlemi iptal edilerek, devredilen pay tüm paydaşlara eşit olarak paylaştırılır.

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Önalım hakkına dayalı tapu iptal tescil davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.

Önalım Hakkına Dayalı Davalarda Vekalet Ücreti

Önalım hakkına dayalı davalarda, nispi oranda harç alındığı gibi nispi oranda vekalet ücreti alınır. Alınacak olan vekalet ücreti, taşınmazın bedeline göre hesaplanmaktadır.


ortak-velayet-nedir.jpg
04/Eki/2021

Boşanma Davalarında Velayet

Halk dilinde velayet davası olarak anılsa da doğru ismi “velayetin değiştirilmesi davası”dır. Velayeti elinde bulundurmayan tarafın, diğer tarafa karşı açacağı davadır. Velayetin hakkının değiştirilmesi için Kanun’da bazı sebepler öngörülmüştür. Bunları incelemeden önce biraz velayet hakkı kavramından bahsedelim.

Velayet Hakkı

Velayet hakkı; anne ve babaların, reşit olmayan çocukları üzerinde sahip olduğu bir hak olduğu gibi, pek çok yükümlülüğü de içinde barındırmaktadır. Çocuğun bakımı, terbiyesi, bedensel-zihinsel-ruhsal gelişimi, eğitimi gibi pek çok konu velayet hakkının kapsamındadır. Velayet hakkı sahibi anne ve babalar, çocuklarına ilişkin kararlarda söz sahibi olurlar. Ancak velayet hakkını kötüye kullanmamalı, her zaman çocuğun üstün menfaatini gözetmelidirler.

Evlilik birliği devam ederken anne ve baba, velayet hakkını birlikte kullanır, çocuklarıyla ilgili ortak karar alırlar.

Anne ve baba evli değilse, çocuğun velayet hakkı anneye aittir.

Eşlerden biri ölmüş ise velayet hakkı, sağ kalan eşe aittir.

Boşanma veya ayrılık durumunda ise velayet hakkı, çocuğun bırakıldığı tarafa aittir.

Boşanma davasında çocuğun velayeti kime verilir?

Boşanma davalarında, taraflar arasında en çok tartışılan konu çocuk veya çocukların kime verileceğidir. Burada tarafların isteklerinden çok, çocuğun üstün yararı göz önünde bulundurulur.

Velayete ilişkin davalar kamu düzenindedir ve re’sen araştırma ilkesi uygulanır, yani hakim, tarafların talepleri ve öne sürdükleri sebepler ile bağlı olmayıp, çocuğun üstün menfaatini gözeterek karar verir.

Velayet konusunda, çocuk bakımından dikkat edilecek ilk husus çocuğun yaşıdır.

0-3 yaş, çocuğun anne bakım ve şefkatine en çok ihtiyaç duyduğu dönem olduğu için bu yaş aralığındaki çocukların velayeti genelde anneye verilir. Ancak annenin çocuğa bakamayacak kadar hasta olması veya çocuk için anne ile beraber kalmasının tehlikeli olacağı çok istisnai durumlarda çocuğun velayeti babaya bırakılır.

3-7 yaş aralığı çocuğun biraz daha büyüyüp iletişim kurabildiği, tek başına ihtiyaçlarını giderebilmeye başladığı bir dönemdir. Bu yaş grubundaki çocukların velayeti de yine yukarıda belirttiğimiz istisnai durumlar haricinde genelde anneye bırakılır.

Okul çağındaki çocukların velayeti konusunda karar verilirken genelde tarafların ekonomik durumları, hangi tarafın çocuğa daha iyi bir yetişme ortamı ve eğitim olanakları sunabileceği göz önünde bulundurulur. Burada amaç, çocuğun geleceğini olabildiğince güvenceye almak, çocuğun lehine olacak şekilde karar vermektir.

Hakimler, Boşanma Davalarında Velayet konusunda karar verirken sosyal çalışmacılardan sosyal inceleme raporu düzenlemesini talep ederler. Rapor hazırlanırken hem çocuğun yetiştiği ortam ve okulu ziyaret edilir, hem de çocuk ve yakın çevresi(öğretmenleri, ebeveynleri) ile görüşülür. Genelde bu rapor sonucuna göre velayete karar verilir.

Velayete karar verilirken çocuğa sorulur mu?

Yargıtay kararlarına göre özel durumların dışında çocuğun idrak yaşı 8 yaş ve üstüdür. 8 yaş ve üstü çocukların velayetine karar verilirken, mutlaka çocuğa sorulmalıdır. Çocuğun fikri alınmadan velayete, velayetin değiştirilmesine karar verilemez.

Çocuğun ifade edeceği görüş, kendi menfaatleri ile çatışmıyorsa genelde çocuğun isteğine göre karar verilir.

Ortak velayete karar verilebilir mi?

Ortak velayet, çocuğun velayet hakkı kapsamına giren hak ve yetkilerde anne ve babanın ortak karar almasıdır. Örneğin; çocuğun gideceği okulun, anne ve baba tarafından birlikte seçilmesi.

Ortak velayet kavramı, genelde yabancı mahkeme kararlarında yer almasına karşın, yakın zamana kadar Yargıtay tarafından kabul edilmiyordu ve bu sebeple Türkiye’de uygulanmıyordu. Ancak Yargıtay karar değiştirerek, ortak velayetin Türk kamu düzenine aykırılık teşkil etmediğine karar verdi ve böylece ortak velayet uygulamasının ülkemizde de yolu açılmış oldu.

Artık çocuğun üstün menfaatine uygun olduğu ve tarafların, velayet hakkının yetki ve sorumluluklarını birlikte yerine getirme konusunda anlaştıkları durumlarda ortak velayete karar verilebilmektedir. Ortak velayet, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları ve gerilimi de azaltmaktadır.

Ancak boşanma davalarında her daim müvekkillerime söylediğim gibi her ne olursa olsun, taraflar arasındaki gerginlikler çocuğa yansıtılmamalı, velayet hakkı, karşı tarafa karşı bir koz olarak kullanılmamalıdır. Taraflar boşanmış olsa bile çocuğun anne ve babası olmaya devam etmektedirler. Bu sebeple velayet hakkı kimde olursa olsun; çocuğun bakımı, eğitimi, masrafları ve tüm bunların ötesinde çocuğun mutluluğu ve huzurundan her daim ortak sorumludurlar.


unnamed.jpg
04/Eki/2021

Avukat İzmir’de Anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanmaya göre çok daha fazla tercih edilmektedir. Bunun en temel sebebi anlaşmalı boşanmanın hem daha kısa sürmesi, hem de çiftler için çekişmeli boşanma sürecine göre daha az yıpratıcı olmasıdır.

Eşlerin;

– Mal varlıklarının ve eş eşyalarının paylaşımı konusunda anlaştıkları,

-Eğer çocukları var ise çocukların velayeti, görüşme günleri, nafaka miktarı konusunda anlaştıkları,

-Tazminat, nafaka konusunda anlaştıkları durumlarda doğrudan anlaşmalı boşanma davası açılabileceği gibi, çekişmeli olarak açılmış bir boşanma davası sonradan anlaşmalı boşanma davasına dönüştürülebilir.

Anlaşmalı boşanma davası açmanın şartları nelerdir?

-Tarafların anlaşmalı boşanma davası açabilmeleri için en az 1 yıl evli kalmış olmaları gerekmektedir. Nişanlılık, birlikte yaşama gibi haller bu süreye dahil değildir.

-İki taraf da boşanmayı istemelidir.

-Nafaka, tazminat, malvarlığının paylaşımı, velayet gibi konularda taraflar anlaşmış olmalıdır.

Taraflar anlaşıktan sonra, anlaşmalı boşanma davası nasıl açılır?

-Taraflar ortak iradeleriyle boşanmaya karar verdikten ve yukarıda bahsettiğimiz hususlarda anlaştıktan sonra bir boşanma protokolü hazırlanmalıdır. Bu süreçte her iki taraf aynı avukattan hukuki destek alabileceği gibi, taraflar farklı avukatlardan da hukuki destek alabilir. Ancak tavsiyemiz; boşanma protokolünün mutlaka aile hukuku konusunda uzman bir avukat tarafından hazırlanmasıdır. Zira  boşanma protokolünde kararlaştırılan konularda yeniden dava açmak mümkün olamıyor. Bu sebeple boşanma protokolünün büyük bir dikkat ve özen içerisinde hazırlanması gerekmektedir.

-Boşanma protokolünün hazırlanmasından sonra bu protokol, mahkemeye sunularak  boşanma davası açılır.

– Duruşmada mutlaka taraflar hazır olmalı ve boşanma iradelerini, bir kez de Hakim önünde açıklamaları gerekmektedir.

– Taraflar, hakim önünde boşanma iradesinden dönerlerse veya anlaşma protokolünü kabul etmediklerini söylerlerse boşanma, çekişmeli boşanmaya dönüşür.

– Tarafların hakim önünde boşanma protokolünü kabul ettiklerini söylemesinin akabinde hakim, boşanmaya karar verir.

– Gerekçeli kararın yazılması yaklaşık 2 hafta kadar sürmektedir.

– Gerekçeli kararın yazılmasının akabinde avukatlar tarafından yapılacak işlemler ile boşanma kararı kesinleşir ve nüfus müdürlüğüne bildirilir.

Anlaşmalı boşanma davası ne kadar sürmektedir?

-Anlaşmalı boşanma davalarında, duruşma günü verilmesi yaklaşık 2-3 ayı bulabilmektedir. Ancak dava avukat ile açıldığı takdirde avukatlar 1-2 hafta içerisinde duruşma günü ayarlayabilmektedir.

– Avukat eşliğinde aşılan boşanma davalarında; duruşma gününün alınması, gerekçeli kararın yazılması ve kesinleştirilmesi, nüfus müdürlüğüne bildirim yapılması gibi tüm işlemler 1- 1,5 ayda tamamlanmaktadır.

Boşanma protokolü nasıl hazırlanır?

İnternette pek çok örnek boşanma protokolü bulunsa da her evliliğin kendi içinde farklı özellikleri bulunmaktadır. Bu sebeple boşanma protokolü, somut durumun özellikleri de gözetilerek her çifte özel hazırlanmalıdır. İnternette hazır bulunan form şeklindeki boşanma protokolünü doldurarak  açılan boşanma davalarında, tarafların ileride telafisi mümkün olmayan hak kayıpları yaşamaları oldukça olasıdır. Yazının başında da belirttiğimiz üzere boşanma protokolünde kararlaştırılan hususlar ile ilgili tekrar dava açma şansı bulunmadığından, bir avukatla beraber her detay tek tek ele alınmalıdır.

Boşanma protokolü hazırlanırken;

-Tarafların kaç sene evli kaldığı

– Tarafların çocuk sahibi olup olmadığı, kaç çocuk sahibi olduğu, çocukların yaşları, cinsiyetleri, eğitim ve sağlık durumları, kişilik özellikleri

-Taraflarca imzalanan bir mal rejimi sözleşmesi olup olmadığı,

-Tarafların ekonomik durumu(kira,kredi ödemesi,faturalar..)

-Tarafların üstüne kayıtlı malvarlıkları ve bu malvarlığını ne zaman, hangi yolla edindikleri

– Tarafların boşanmadaki kusurları

-Ev ve ziynet eşyalarının durumu dikkate alınır.

-Tarafların tazminat ve nafaka talebi varsa bunların miktarları ve yıllık artış oranları, protokolde açıkça belirtilmelidir.

 Anlaşmalı boşanma davalarında avukatlık ücreti ne kadardır?

Türkiye Barolar Birliği, her yıl avukatlık asgari ücret tarifesi yayımlamaktadır. Avukatlık ücreti, her olayın özelliğine ve avukat sarf etmesi gereken emek ve zamana göre bu tarife esas alınarak belirlenmektedir.

Daha detaylı bilgi almak için ofisimizle iletişime geçebilirsiniz.

 


anlasmali-bosanma-velayet-640x480-1.jpg
04/Eki/2021

Halk dilinde velayet davası olarak anılsa da doğru ismi “velayetin değiştirilmesi davası”dır.

Velayet konusunda, her daim çocuğun üstün menfaati gözetilmesi gerektiğinden mahkemenin, velayet konusunda verdiği karar, kesin karar değildir. Her zaman velayetin değiştirilmesi için dava açılabilir. Sonradan ortaya çıkan ve  çocuğun gelişimini önemli ve sürekli olarak etkileyen esaslı bir sebep doğmuşsa velayetin değiştirilmesi talep edilebilir. Ancak ortaya çıkan geçici durumlar, velayetin değiştirilmesi için yeterli değildir. Boşanma davasından hemen sonra, esaslı bir sebep olmaksızın açılan velayetin değiştirilmesi davaları genelde reddedilmektedir.

Velayetin değiştirilmesi hakim kararıyla mümkün olacağından, çocuğun olumsuz şartlara daha fazla maruz kalmaması için vakit kaybetmeksizin velayetin değiştirilmesi davası açılması gerekmektedir.

Velayetin değiştirilmesini; velayet hakkına sahip olmayan taraf talep edebileceği gibi, velayet hakkı sahibi taraf da talep edebilir.

Hangi durumlarda velayet değiştirilir?

Türk Medeni Kanunu’nun 183. Maddesinde hangi şartlarda velayetin değiştirileceği düzenlenmiştir. Kanun maddesinde; “Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.” denmiştir.

Velayet hakkı sahibi tarafın yeniden evlenmesi, tek başına velayetin değiştirilmesi için yeterli değildir. Ancak yapılan yeni evlilik sebebiyle, çocuğun koşulları olumsuz etkileniyor ise velayetin değiştirilmesi talep edilebilir.

Velayetin değiştirilmesi sebepleri, Kanunda sayılanlarla da sınırlı değildir. Velayet hakkının kötüye kullanıldığı veya velayet hakkı sahibi tarafın, çocuğa bakamayacak hale geldiği durumlarda da velayetin değiştirilmesine karar verilir.  Velayet hakkı sahibi tarafın bitkisel hayata girmesi, madde ve alkol bağımlılığı, cezaevine girmesi, çocuğun sağlığını ve güvenliğini tehlikeye düşürecek davranışlarda bulunması, çocuğu 3. Bir kişinin yanına bırakması, çocuğun eğitim hayatına devam etmesini engellemesi, diğer tarafın çocukla kişisel ilişki kurmasını engellemesi gibi durumların varlığında,  velayet değiştirilmesi talep edilebilir.

Aynı boşanma davalarında velayete karar verilirken olduğu gibi velayetin değiştirilmesi davalarında da her zaman çocuğun üstün yararı gözetilir. Eğer çocuk idrak yaşındaysa(özel durumlar hariç 8 yaş ve üstü) mutlaka çocuğa, hangi taraf ile birlikte kalmak istediği sorulur. Yine mutlaka sosyal çalışmacılardan, sosyal inceleme raporu istenir. Rapor hazırlanırken çocuğun ev ve okul ortamı incelenir, öğretmenleri ve yakın çevresi ile görüşülür. Çocuğun görüşü ve sosyal inceleme raporu, velayete karar verilirken birincil derecede önemlidir.

Velayetin değiştirilmesi davası sonucunda, velayet hakkının el değiştirmesine karar verildiği takdirde, diğer tarafın çocukla kişisel ilişki tesisi için günler ve iştirak nafakası belirlenecektir. Velayet hakkı kimde olursa olsun taraflar, çocuğun giderlerine katılmak zorundadır. Bu sebeple tarafların gelirleriyle orantılı olacak şekilde iştirak nafakasına hükmedilir.

Velayette kardeşler arasındaki ilişki nasıl düzenlenir?

Velayet Davası’ nda Esas olan kardeşlerin birbirinden ayrılmaması, tüm çocukların velayetinin tek bir tarafa bırakılmasıdır. Ancak çocuklardan birinin velayeti anneye, birinin velayeti babaya verilmiş ise çocuklar arasındaki kardeşlik ilişkisinin gelişimi açısından mutlaka kardeşlerin birbirini görebileceği, birbiriyle zaman geçirebileceği şekilde kişisel ilişki tesis edilmeli, görüşme günleri buna göre ayarlanmalıdır.

Velayetin değiştirilmesi davası nerede ve hangi mahkemede açılmalıdır?

Velayet davası ; davacının, kendi yerleşim yerinde veya davalının yerleşim yerinde bulunan aile mahkemesinde açılır.

Velayet değiştirilmesi davası ne kadar sürmektedir?

Velayetin değiştirilmesi davası, basit yargılama usulüne tabidir. Bu sebeple diğer davalara oranla daha kısa sürmektedir. Davalı ve çocuğun farklı bir şehirde olması, delillerin toplanması gibi durumlara bağlı olarak yargılamanın süresi değişmektedir.

Velayet davalarında avukatlık ücreti ne kadardır?

Türkiye Barolar Birliği, her yıl avukatlık asgari ücret tarifesi yayımlamaktadır. Avukatlık ücreti, her olayın özelliğine ve avukat sarf etmesi gereken emek ve zamana göre bu tarife esas alınarak belirlenmektedir.

Daha detaylı bilgi almak için ofisimizle iletişime geçebilirsiniz.


KATILMA.jpg
01/Eki/2021

Boşanmada Mal Paylaşımı

Önceki yazımızda evlilikteki mal rejimleri ve mal rejiminin tasfiyesi hakkında genel bilgiler vermiştik. Bu yazımızda mal rejimi davalarında en sık sorulan sorulara yanıt vereceğiz.

Eşimin çok borcu var, mallarımızı evlilik devam ayırabilir miyiz? (Olağanüstü Mal Rejimi)

Evlilik devam ederken eşler, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde mal ayrılığına geçiş sözleşmesi yapabilmektedir. Bu sözleşme için her iki eşin de mal ayrılığı rejimine geçmeyi istemesi gerekmektedir.

Evlilik devam ederken mal ayrılığı rejimine geçmenin bir diğer yolu ise eşlerden birinin talebi ile hakim kararıyla olağanüstü mal rejimine geçiştir. Eşlerden biri, Kanunda öngörülen haklı sebeplerin varlığı halinde dava açarak evlilik devam ederken mal ayrılığı rejimine geçilmesini talep edebilir.

Kanunda öngörülen haklı sebepler ise şunlardır:

  • Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,
  • Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,
  • Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,
  • Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması,
  • Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.

Bu sebeplerin varlığı, açılacak davada ispatlandığı takdirde hakim, evlilik birliği içindeyken tarafların mal ayrılığı rejimine geçmesine karar verir. Ancak hakim tarafından mal ayrılığına geçiş talebi kabul edildiğinde; evliliğin başından itibaren değil, dava tarihinden itibaren geçerli olacaktır. Bu sebeple davanın açılma tarihi oldukça önem arz etmektedir.

Eşlerden birinin ölümü durumunda mal paylaşımı nasıl olur?

Eşlerden birinin ölümü halinde, mal rejiminin tasfiye tarihi ölüm tarihidir. Sağ kalan eş, hem yasal mirasçı olup, hem de katılma alacağı hakkına sahiptir. Böyle bir durumda öncelikle sağ kalan eşin katılma alacağı ödenmeli, sonrasında kalan mallar, yasal mirasçılar arasında paylaştırılmalıdır.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Sağ kalan eşin katılma alacağı, aynı zamanda terekeye ait bir borçtur. Dolayısıyla sağ kalan eşin katılma alacağından, tüm mirasçılar kişisel olarak ve müteselsilen sorumludur. Yani sağ kalan eş, katılma alacağının ödenmesini bütün mirasçılardan talep edebilir.

Sağ kalan eş, aile konutunda oturmaya devam edebilir mi?

 Kanunda aile konutuna ayrıca önem atfedilmiş, aile konutu ile ilgili pek çok düzenleme yapılmıştır.

“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” (TMK m. 194/1).

 “Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklemek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır” (TMK m. 240/1).

 “Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir” (TMK m. 240/3).

 “Eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir” (TMK m. 652/1).

 “Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir” (TMK m. 652/2).

 Aile konutu taşınmazın, aile konutu niteliği sağ kalan eş bakımından eşinin ölümünden sonra da devam etmektedir. Yasanın amacı sağ kalan eşin eski yaşantısını devam ettirmesini sağlamaktır. Yargıtay pek çok kararında, katılma alacağına mahsuben, yetmezse ilave bedel ödenmesi suretiyle aile konutunun sağ kalan eş üzerine tescil edilmesine karar vermiştir.

Geliri olmayan eşin, malların paylaşılması durumunda yasal bir hakkı var mıdır?

2002 öncesi dönemde geliri olmayan eşlerin, evlilikte edinilen malların değeri üzerinden bir alacak hakkı bulunmamaktaydı. Ancak 2002 sonrası dönemde geliri ve malların edinilmesine maddi katkısı olmasa dahi eşin katılma alacağı hakkı bulunmakta, edinilmiş mallar yarı yarıya paylaşılmaktadır.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Anlaşmalı boşanma davasında mal paylaşımı nasıl yapılır?

 Anlaşmalı boşanma davalarında tarafların, mal rejiminin tasfiyesi için ayrıca dava açmalarına gerek yoktur. Boşanma protokolünde, kendi özgür irade ve arzularıyla mal paylaşımını yapabilirler. Edindikleri malları yarı yarıya paylaşacakları gibi, belli oranlara göre de paylaşabilirler. Hatta bir eş tamamen katılma alacağı hakkından feragat de edebilir. Ancak bu beyanların, açık ve net olarak ortaya koyulması gerekmektedir. Muğlak ifadeler olduğu takdirde, feragat edildiği anlamına gelmez. Bu sebeple boşanma protokollerinin büyük titizlik içerisinde, özenle hazırlanması gerekmektedir.

Boşanma protokolünün içinde malların paylaşımına ilişkin bir madde olmadığı takdirde; anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesinden sonra 10 yıl içinde mal rejiminin tasfiyesi için dava açılabilir.

Aldatma(zina) durumunda mal paylaşımı nasıl yapılır?

 Evliliğin zina(aldatma) sebebiyle sona erdiği durumlarda; kusurlu olan eşin, katılma alacağı hakkı tamamen ortadan kaldırılabilir veya hakkaniyete uygun olarak azaltılabilir. Yani aldatan eşin, diğer eşin üzerine kayıtlı bulunan ve evlilik birliği içerisinde edinilen mallardaki alacak hakkı tamamen ortadan kaldırılabilir veya hakkaniyet ölçüsünde azaltılabilir.

Ev eşyaları nasıl paylaşılır?

 Boşanma aşamasındaki taraflar arasında en sık yaşanan tartışmalardan biri de ev eşyalarının nasıl paylaşılacağıdır. Taraflarca alınmış mobilya, beyaz eşya, çeyiz gibi eşyaların bölüşümü konusunda uygulamada sıkıntılar yaşanmaktadır.

Evlilik öncesinde bir eş tarafından alınmış mallar, o eşin kişisel malı sayılır ve paylaşıma tabi değildir. Ancak o malın evlilik öncesi alındığının fatura veya benzeri belge ile ispatlanması gerekmektedir. Aksi halde kişisel mal olduğu ispatlanamayan tüm mallar, edinilmiş mal hükmündedir ve paylaşıma dahildir.

Bir diğer önemli nokta ise bir mal evlilikten önce alınmış, ama ödemeleri evlilikte de devam etmiş olabilir. Artık bu mal, kişisel mal sayılamayacaktır. Ödemelerin evlilikte devam eden kısmı edinilmiş mal hükmündedir ve diğer eşin alacak hakkı bulunmaktadır.

Ziynet eşyaları nasıl paylaşılır?

Boşanmada Mal Paylaşımı’ nda ziynet eşyaları paylaşımı. Bu konu oldukça tartışılan ve merak edilen bir konudur. Yargıtay’ın son kararına göre kadına özgü ziynet eşyaları(bilezik, gerdanlık, küpe…), eşler arasında aksine bir anlaşma veya yerel bir adet bulunmadığı sürece kim tarafından, hangi eşe takılmış olursa olsun kadının kişisel malı sayılır. Dolayısıyla mal rejiminin tasfiyesine dahil değildir. Ancak erkeğe takılan ve kadına özgü nitelikte olmayan çeyrek altın, yarım altın gibi ziynetler eşyaları da erkeğin kişisel malı sayılır.

Keseye, sepete konulan, zarf içinde verilen ziynet eşyaları ise taraflar arasında yarı yarıya paylaşılır.

En sık karşılaştığımız durumlardan birisi; erkek tarafından maddi ihtiyaçlar doğrultusunda kadının bileziklerinin bozdurulmasıdır. Böyle bir durumda ziynetin, erkeğe geri verilmemek üzere verildiği(hibe edildiği) ispatlanamazsa erkek, ziynetin dava tarihindeki güncel değerini iade etmekle yükümlüdür.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Krediyle alınan mallar nasıl paylaşılır?

 Ödemeleri evlilikten önce başlayan ve evlilikten önce sona eren mallar, satın alan eşin kişisel malı kabul edilir ve tasfiye kapsamına girmez. Evlilik birliği içerisinde alınan ve kredisi evlilik birliği içerisinde ödenen mallar, edinilmiş mal statüsündedir ve kredi ödemelerinin hangi eş tarafından yapıldığına bakılmaksızın yarı yarıya paylaşılır.

Kredi ödemesi evlilikten önce başlamış, evlilikte de devam etmiş ise böyle bir durumda eş, evlilikte ödenen kısmıyla orantılı olacak şekilde hak talep edebilir.

Evlilik içerisinde satın alınan ve boşanma davası açıldığı tarihte de kredi ödemesi devam eden bir mal söz konusu ise evlilikte ödenen kısım yarı yarıya paylaşılacaktır. Boşanma davasından sonra yapılan ödemeler ise ödeme yapan tarafın üstünde kalacaktır.

Bireysel emeklilik sigortası(BES) paylaşım kapsamında mıdır?

 Son dönemde artık birçok kişi bireysel emeklilik sigortası yaptırmakta ve aylık olarak sigorta primi ödemektedir. Bireysel emeklilik dahil, tüm sigorta primlerinin evlilik birliği içerisinde ödenen kısmında diğer eşin yasal alacak hakkı bulunmaktadır. Zira eşlerden biri adına dahi yapılmış olsa, bu birikimler edinilmiş mal kapsamında sayılmakta ve tasfiye kapsamına dahil edilmektedir.

Kooperatif üyeliğinden edinilen ev paylaşım kapsamında mıdır?

 Burada da yine bireysel emeklilik sigortasında olduğu gibi kooperatif aidatlarının hangi dönemde ödendiği önemlidir. Kooperatif aidatları evlilik birliği içerisinde ve 2002 yılından sonra yapılmış ise aidatların hangi eş tarafından yapıldığına bakılmaksızın kooperatiften edinilen ev, edinilmiş mal hükmündedir ve paylaşıma dahildir. Aidat ödemelerinin bir kısmı evlilikten önce, bir kısmı evlilikten sonra yapılmış ise evlilikten sonra yapılan kısım için diğer eşin katılma alacağı hakkı bulunmaktadır.

Şirket hisseleri mal paylaşımına dahil mi?

 Şirket hisselerinin paylaşımını konusunda yine 2002 öncesi ve sonrası olmak üzere bir ayrım yapılıyor. 2002 sonrasında edinilen şirket hisseleri edinilmiş maldır ve eşin, şirket hissesinin güncel değeri üzerinden katılma alacağı hakkı bulunmaktadır. 2002 yılı öncesinde edinilen şirket hissesi ise edinen eşin kişisel malı niteliğindedir, dolayısıyla diğer eşin bir alacak hakkı bulunmamaktadır.

Ancak şirket payı ister 2002 sonrası, ister 2002 öncesi edinilmiş olsun şirketten elde edilen gelir, kar edinilmiş mal kapsamında sayılmaktadır. Bu sebeple şirketten elde edilen tüm kazançlar üzerinde, payın edinilme tarihine bakılmaksızın diğer eşin alacak hakkı bulunmaktadır.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Evlilikten önce alınan malların gelirleri paylaşıma dahil midir?

 Önceden de bahsettiğimiz üzere evlilikten önce edinilen ve parası ödenen mallar, kişisel mal niteliğindedir. Ancak evlilik birliği içerisinde iken evlilikten önce edinilen bu malların gelirleri, örneğin evlilik öncesi edinilmiş bir evin kira geliri, evlilikte elde edilen bir kazanç olduğu için edinilmiş mal hükmündedir ve paylaşıma tabidir.

Yine miras yoluyla elde edilen kişisel malların da kira gelirleri de edinilmiş mal sayılır ve paylaşıma dahil edilir.

Bu sitedeki tüm paylaşımlar bilgilendirme amaçlı olup, her somut olayın kendine özgü özellikler bulunmaktadır. Bu sebeple yaşadığınız uyuşmazlık ile ilgili alanında uzman bir avukattan destek almanız olası hak kayıplarının önüne geçecektir.


bosanmada-mal-paylasimi-1200x675.jpg
16/Eyl/2021

Boşanmada Mal Paylaşımı

Günümüzde boşanma sürecine giren taraflar arasında en büyük problem; malların nasıl paylaşılacağı konusunda çıkmaktadır. Mal rejimin tasfiyesi; tarafların evlilik birliği içerisinde edindikleri malların, boşanmayla birlikte nasıl tasfiye edileceğine ilişkin kurallardır. Taraflarca evlilik birliği içinde edinilmiş malların tasfiyesi, boşanma davasında talep edilemeyip, bu malların tasfiyesi için ayrıca bir dava açılması gerekmektedir. Mal rejiminin tasfiyesi için açılacak bu davanın sonuçlanabilmesi için öncelikle tarafların boşanma kararının kesinleşmiş olması gerekmektedir. Bu dava, boşanma davası ile birlikte açıldığı takdirde boşanma davası bekletici mesele yapılmaktadır.

Taraflar arasında başkaca bir mal rejimi benimsenmemişse; 1 Ocak 2002 öncesinde geçerli olan yasal mal ayrılığı rejimi iken, 1 Ocak 2002 sonrasında geçerli olan mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir.

Taraflar, yasal mal rejimi dışında bir mal rejimi seçebilir mi?(Evlilik Sözleşmesi)

 Halk arasında mal rejimine ilişkin yapılan sözleşmelere evlilik sözleşmesi denmektedir. Taraflar, eğer isterlerse mal rejimi sözleşmesi(evlilik sözleşmesi) yaparak Medeni Kanun’da öngörülen diğer üç mal rejiminden birini seçebilirler. Ancak kendi istekleri doğrultusunda yeni bir mal rejimi oluşturamazlar, mutlaka Kanunda öngörülen mal rejimlerinden birini seçmek zorundadırlar.

Kanunda öngörülen seçimlik diğer mal rejimleri şunlardır:

  • Mal ayrılığı rejimi
  • Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi
  • Mal ortaklığı rejimi

Mal rejimi sözleşmesinin noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılması gerekir. Ayrıca yine taraflar, evlilik başvurusu sırasında yazılı başvuru yaparak evliliklerinde geçerli olacak mal rejimini seçebilir. Mal rejimi sözleşmesi, taraflar arasında imzalandıktan sonra yürürlüğe girecek olup, imzalandıktan önceki tarihe etki etmez. Dolayısıyla, sözleşme tarihinden önce edinilen mallar bakımından önceki mal rejimi geçerli olacaktır. Taraflar eğer mal rejimi sözleşmesi imzalamayı düşünüyor ise sözleşmenin tarihi de oldukça önemlidir.

Mal rejimi konusu oldukça kapsamlı bir konu olup, mal rejimi sözleşmelerinin konusunda uzman bir avukat tarafından hazırlanması tarafların ileride bir hak kaybı yaşamasının önüne geçecektir. Sözleşme hazırlanırken tarafların şartları, imkanları iyi bir şekilde analiz edilmeli, taraflara en lehine olacak yöntem seçilmelidir.

Boşanma Davasında Mal Paylaşımı Nasıl Olur?

 1 Ocak 2002 tarihi öncesinde mal paylaşımı(Katkı Payı Alacağı Davası):

 1 Ocak 2002 tarihi öncesinde taraflar arasında başkaca bir mal rejimi kararlaştırılmamışsa yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejimi geçerlidir. Bu rejimde; edinilen mallar kimin üstünde kayıtlı ise o kişinin kişisel malı sayılır. Ancak malın katkısı sırasında, mal üstüne kayıtlı olmayan taraf o malın alınmasında katkı koymuş ise bu katkı payını talep etmek için dava açabilir. Ancak malın alımı esnasında katkı sunduğunu iddia eden taraf, ne kadar katkıda bulunduğunu ispat etmek zorundadır.

2002’den önce başlayıp, 2002 sonrasında da devam eden bir evlilikte mal rejimi tasfiyesi yapılırken, 2002 öncesinde edinilen mallar için katkı payı talep edilebilecek iken, 2002 sonrasında edinilen mallar için katılma payı alacağı talep edilebilecektir.

 1 Ocak 2002 tarihi sonrasında mal paylaşımı(Katılma Payı Alacağı Davası):

 1 Ocak 2002 tarihi sonrasında taraflar arasında başkaca bir mal rejimi kararlaştırılmamışsa yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Bu rejimde; evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda eşlerin yarı yarıya hakkı bulunmaktadır. Malın hangi eş üzerinde kayıtlı olduğunun veya eşin çalışıp çalışmadığının hiçbir önemi yoktur.

Peki edinilmiş mallar nelerdir?

Mal rejimi tasfiye edilirken öncelikle edinilmiş mal, kişisel mal ayrımı yapılmalıdır. Zira tasfiye kapsamına tarafların kişisel malları dahil değildir. Tasfiye, ancak edinilmiş mallar üzerinde yapılabilir.

 Kişisel malları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Tarafların kişisel kullanımına ayrılmış mallar(Cep telefonu, laptop, parfüm..)
  • Evlenmeden önce sahip olunan malvarlığı değerleri
  • Miras yoluyla kazanılan mallar
  • Manevi tazminat alacakları
  • Kişisel mallar yerine geçen değerler

Kanuna göre edinilmiş mallar ise şu şekildedir:

  • Çalışmanın karşılığı olan edimler (maaş, fazla mesai ücreti…)
  • Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler (emeklilik ikramiyesi..)
  • Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar
  • Kişisel malların gelirleri (örneğin; eşlerden birine miras yoluyla kalmış evin kirası)
  • Edinilmiş malların yerine geçen değerler(örneğin; eşlerden birinin geliriyle alınmış ev)

Eşler, mal rejimi sözleşmesi yaparak kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mal sayılmayacağını veya mesleki faaliyetlerine özgüllenen malların(örneğin doktorun röntgen cihazı) edinilmiş mal sayılmayacağını kararlaştırabilir.

Bir malın kişisel mal mı, edinilmiş mal mı olduğu nasıl ispat edilecektir?

 Bir malın kişisel mal mı, edinilmiş mal mı olduğu mal rejimin tasfiyesi anındaki durumuna göre ayrılır. Eğer taraflardan biri, bir malın kişisel mal olduğunu iddia ediyorsa bunu ispatlamak zorundadır. Eğer malın kişisel mal olduğu ispat edilemez ise o mal, edinilmiş mal olarak kabul edilir ve tasfiye kapsamına alınır.

Kişisel mallar ile edinilmiş mallar arasında denkleştirme yapılması:

 Bazı durumlarda kişisel mallar ile edinilmiş mallar arasında denkleştirme yapılması gerekebilir. Bir eşin kişisel mallına ilişkin bir borç edinilmiş mallardan veya edinilmiş ilişkin bir borç, bir eşin kişisel malından ödenmiş ise tasfiye esnasında denkleştirme talep edilebilir. Örneğin; Eşlerden birine miras olarak kalmış bir ev satılmış ve bu evin satış bedeli de eklenerek yeni bir ev alınmış ise denkleştirme yapılması talep edilebilir. Zira kişisel maldan, edinilmiş mala bir geçiş olmuştur.

 Değer artış payı:

Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. (TMK m.227)

Kanunda yer alan bu hüküm sayesinde eşlerden biri, diğerine eşe ait bir malın alımında veya iyileştirilmesine katkı sunmuş ise tasfiye anında bu mala katkısı oranında değer artış payı talep edebilecektir. Eğer malın değerinde bir artış olmadıysa veya mal, değer kaybına uğradıysa eş, sunduğu katkı miktarını talep edebilecektir.

Eşin edinilmesinde veya iyileştirilmesinde katkı sunduğu mal, elden çıkarılmış olsa dahi hakim, hakkaniyete uygun bir değer artış payı ödenmesine karar verebilir.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Mal Rejimini Sona Erdiren Haller

  • Eşlerden birinin ölümü halinde: Mal rejimi ölüm tarihinde sona erer.
  • Eşlerin farklı bir mal rejimi seçmesi halinde: Yeni mal rejimi sözleşmesinin yapıldığı tarihte sona erer.
  • Boşanma veya evlenmenin iptali halinde: Boşanma veya evliliğin iptali davası açıldığı tarihte sona erer.
  • Hakim tarafından mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi halinde: Dava tarihinden itibaren sona erer.

Katılma alacağı, edinilmiş malların tasfiye tarihindeki değerine göre belirlenir. Katılma alacağının nakden ödenmesi esastır, ancak tarafların aralarında anlaşması durumunda katılma alacağına karşılık malda verilebilir.

Mal Paylaşımı Davalarında  Zamanaşımı

 Boşanmada mal paylaşımı davası, boşanma kararı kesinleştikten sonra 10 yıl içinde açılmalıdır. 10 yıllık süre zarfında açılmadığı takdirde, mal paylaşımı talebinde bulunmak mümkün olmayacaktır.

Mal Paylaşımı Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

 Boşanma durumunda mal paylaşımı davalarına bakmakla görevli olan mahkeme, aile mahkemesidir.

Boşanma nedeniyle açılacak mal paylaşımı davalarında yapılacak ise yetkili mahkeme, boşanma davasının görüldüğü yerdeki mahkemedir.

Eşlerden birinin ölümü nedeniyle açılacak mal paylaşımı davalarında yetkili mahkeme ölen eşin son ikametgah yerindeki mahkemedir.

Anlaşılacağı üzere mal rejiminin tasfiyesi oldukça kapsamlı bir konu olup, olası bir hak kaybının önüne geçmek için alanında uzman bir avukat ile çalışılması yerinde olacaktır. Mal rejiminin tasfiyesinde, boşanma davasının açıldığı anda var olan mallar hesaba katılır. Boşanma davası açıldıktan sonra edinilen mallar, kazançlar tasfiye kapsamında değildir. Bu sebeple davaların açılacağı tarih bile büyük önem arz etmektedir.

Boşanmada Mal Paylaşımı

 

 

 

 


is-kazasi-tespit-davasi.jpg
16/Eyl/2021

Hangi hallerin iş kazası sayılacağından “İş Kazası Sebebiyle Tazminat” davası başlıklı yazımızda bahsetmiştik. İş kazası nedeniyle tazminat davası açabilmek için öncelikle yaşanan olayın SGK tarafından “iş kazası” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Yaşanan olayın SGK tarafından iş kazası olarak kabul edilmediği durumlarda bu yazımızın konusu olan iş kazasının tespiti davası açılması  gerekmektedir. Bu dava, tazminat davasından ayrı bir davadır.

 Bir iş kazası meydana geldiğinde, işveren tarafından derhal(3 gün içinde) SGK’ya bildirim yapılmalıdır. Bu bildirim üzerine SGK müfettişleri tarafından iş kazasının gerçekleştiği yerde bir inceleme yapılır ve olayın iş kazası olup olmadığına, nasıl gerçekleştiğine, tarafların kusur durumuna ilişkin bir inceleme raporu düzenlenir. Bu inceleme raporunda; gerçekleşen olay, iş kazası olarak nitelendirildiği takdirde doğrudan iş kazası nedeniyle tazminat davası açılabilir. Ayrıca yaşanan olay, iş kazası sayıldığı takdirde SGK tarafından yaralanma durumunda işçiye, ölüm durumunda ise işçinin yakınlarına maaş bağlanır.

 Ancak SGK tarafından, meydana gelen olay iş kazası olarak kabul edilmediği takdirde; işçi, doğrudan iş kazası nedeniyle tazminat davası açar ise mahkeme, davaya devam etmez. İşçiye, iş kazasının tespiti davası açması için süre verir. Açılacak bu tespit davasının sonucu, tazminat davasının sonucunu doğrudan etkileyeceğinden tespit davasının sonucu beklenir.

İş kazasının tespiti davasının, hem SGK’ya, hem de işverene karşı açılması gerekmektedir. Bu dava için zamanaşımı süresi, iş kazası meydana geldikten sonra 10 yıldır. İş kazası neticesinde işçinin vefatı durumunda, bu davayı işçinin mirasçıları açabilir. Açılacak davada meydana gelen olayın iş kazası olduğu her türlü delille ispatlanabilir.

 İş kazasının tespiti davasının işçi lehine sonuçlanması durumunda; işçiye, işçi ölmüşse yakınlarına SGK tarafından maaş bağlanır. Akabinde artık işçi, işverene karşı iş kazası nedeniyle tazminat davası açabilir. İşçiye, SGK tarafından bağlanan gelirin bir kısmı, tazminat davasında tazminat miktarından indirilir.

 Sıkça karşılaştığımız durumlardan birisi işverenin, bir kaza meydana geldiğinde SGK’ya bildirim yapmamasıdır. Bildirim olmadığı için SGK müfettişlerince işyerinde soruşturma yapılamaz ve iş kazası olduğu raporlanamaz. Böyle bir durumda işçinin SGK’ya bildirim yapması gerekir. Bildirim yapılmadan doğrudan tazminat davası açılır ise mahkeme, işçiye SGK’ya bildirim yapması için süre verir. SGK’nın düzenleyeceği raporun sonucuna göre davaya devam olunur.

İş kazasının tespiti davasında görevli mahkeme, iş mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise davalıların yerleşim yeri mahkemesi veya işin yapıldığı yer mahkemesidir.


Av. Yasemin Şen

Hukuk, güven koruyucu normlar oluşturmak, bu güvenin nitelik, koşul ve kapsamını belirleyici teknik güvenlik normları yaratmak ve güvene dayalı hareketi koruyarak sorumluluk altında sonuçlar bağlamak zorundadır.

® Yasemin Hukuk Bürosu | SEO Hizmeti – seogezegeni.com & proji.com.tr